JavaScript is required
/
Aşkın Anatomisi: Kime, Neden Aşık Oluruz?

blog-banner-app-ekran
İhtiyaçlarınıza uygun uzmanla eşleşin, hemen randevu ayarlayın.
blog-banner-app-yonlendirme-butonu

9 Ağustos 2023

- İlişkiler

Aşkın Anatomisi: Kime, Neden Aşık Oluruz?

Paylaş:
Heltia mobil uygulama görseli
blog-yazar-ikonu

Heltia

Uzm. Psk. Dan. Merve Dökmeci onaylı içerik

Biraz garip gelebilir, ama insan beyni aşık olmak üzere evrimleşmiştir. Ve bu sadece en ilkel dürtülerimizden biri olan “soyumuzu devam ettirmek için bir eş bulma” fikrinden de kaynaklanmıyor.

Peki bu aşk nereden geliyor, nasıl oluşuyor? Bu yazımızda “aşkın anatomisi” dediğimiz bir konseptten bahsettik: Neden ve nasıl aşık oluruz, hangi koşullarda kime aşık oluruz irdeledik, aşkın çeşitleri ve kaynakları hakkında çeşitli teorileri ele aldık. 💘

Sevgi mi, Aşk mı?

Amerikalı psikolog Zick Rubin, 1970 yılında sevgi ve aşk arasındaki bir fark olması gerektiğini dile getirdi. Onun tanımına göre:

  • Bazen başkalarına hayranlık duymak, onunla vakit geçirmekten keyif almak sevgi olarak açıklanır.
  • Aşk ise çok daha derin, daha yoğun ve fiziksel yakınlık, temas için güçlü bir arzu içeren bir durumdur. Birbirini seven insanlar birbirlerinin arkadaşlığından zevk alırken, aşık olanlar partnerlerinin ihtiyaçlarını kendi ihtiyaçları kadar önemserler.

İnsan Neden Aşık Olur?

"Nasıl aşık oluruz*" sorusunun biyolojik ve kimyasal açıdan çok basit bir cevabı var: Bağımlılık.

Aşık olduğumuz zaman salınan nörokimyasallar bir tür bağımlılık yaptığı için de bu duyguyu sık sık tatmak istiyoruz. Özellikle mutluluk hormonu dopamin, sarılma hormonu oksitosin gibi kimyasallar aşkın farklı aşamalarında yükselerek bu duyguyu bir nevi ihtiyaç haline getiriyor. Aşkın kimyası bu şekilde işliyor.

Bunun yanında ilişkiler yaşama anlam ve amaç da katar. Bizi canlandırır, motive eder, sevildiğimizi hissetmek özgüveni ve özsaygıyı artırır. Hayatımıza biri girdiğinde artık yalnız kalkmaktan korkmayız, kendi başımıza harekete geçmekte zorluk çektiğimiz zamanlar geride kalır.

Peki, insan kime aşık olur ve neden olur? Nasıl oluyor da dünyada milyarlarca insan varken birkaçını seçip onları sevmeye karar veriyoruz?

Bu konu üzerine çok sayıda farklı fikir var. Biz şimdi en temel aşk teorilerinden biri olan “Aşk Üçgeni” ile romantik ilişkilerin anatomisi üzerine konuşmaya başlayacağız. Sonrasında da birkaç farklı teoriye daha göz atacağız. Bakalım siz hangisini kendi deneyimlerinizle bağdaştıracaksınız?

1. Robert Sternberg’in “Aşk Üçgeni” Teorisi

Amerikalı bir psikolog ve psikometrist olan Robert Sternberg, aşk teorisini 1986 yılında "A Triangular Theory of Love" başlıklı makalesinde tanıttı.

“Sternberg Aşk Üçgeni” veya “Üçgen Aşk Kuramı” olarak bilinen bu teoriye göre samimiyet, tutku ve bağlılık bileşenleri, farklı şekillerde etkileşime girerek farklı aşk türlerini oluşturur. Sekiz çeşit aşk türü olsa da gerçek aşk, üç bileşenin tümü elde edildiğinde elde edilir. Diğerlerinden ziyade bir bileşene çok fazla eğilim varsa veya bir bileşen eksikse, ilişkiler dengesiz hale gelebilir.

Sternberg Aşk Üçgeni: Aşkın Üç Temel Bileşeni

Önce teorinin temelinde yer alan samimiyet, tutku ve bağlılık bileşenlerini inceleyelim:

1. Bileşen: Yakınlık/Samimiyet

Her bir partnerin diğerine duyduğu yakınlık ve aralarındaki bağın gücüdür. Yakınlık düzeyi yüksek olan partnerler birbirlerini sever ve anlarlar.

Aşkın yakınlık bileşeni tipik olarak zamanla sabit kalır, bir şekilde kontrol edilebilir ve insanların bu konudaki farkındalığı değişebilir. Kısa süreli ilişkilerde orta, uzun süreli ilişkilerde ise daha büyük bir rol oynar.

2. Bileşen: Tutku

Partnerler arasındaki romantik duygulara, fiziksel çekime ve cinsel yakınlığa dayalıdır.

Aşkın tutku bileşeni genellikle kararsızdır ve sıklıkla seviyesi değişir. Kısa süreli ilişkilerde büyük, uzun süreli ilişkilerde orta düzeyde bir role sahiptir.

3. Bileşen: Bağlılık

Kısa vadede kişinin başka birini sevme kararı ve uzun vadede bu sevgiyi sürdürme taahhüdüdür. Kişilerin aşık olduğunu kabul etmesi ve ilişkilerini sürdürmek için çaba harcaması, sorumluluk alması gibi faktörleri temsil eder.

Yakınlık bileşeni gibi bağlılık da tipik olarak zaman içinde sabit kalır ve insanların bu konudaki farkındalığı değişebilir. Ancak aşkın bağlılık bileşeni, yakınlık bileşeninden daha kolay kontrol edilir. Kısa vadeli ilişkilerde çok küçük, uzun vadeli ilişkilerde büyük bir rol oynama eğilimindedir.

Şimdi de Sternberg Aşk Üçgeni’ne göre bu bileşenler nasıl ‘aşk’ı oluşturuyor, farklı türlerini inceleyelim:

Sternberg’e Göre Aşk Çeşitleri

1. Aşksızlık

Bir ilişkide aşkın üç bileşeninden hiçbirinin bulunmadığı durumdur.

Günlük hayatımızdaki sıradan etkileşimlerde görülebilir ve aslında kişisel ilişkilerimizin büyük çoğunluğunu içerir. Bu ilişkiler sevgi eksikliği içerir.

İnsanlar yaşamlarında herhangi bir kısa karşılaşma için tipik olarak herhangi bir sevgi duygusu ifade etmeyeceklerinden, mantıklı bir bakış açısıdır.

2. Hoşlanma

Aşkın yakınlık bileşeninin mevcut olduğu, ancak tutku ve bağlılık bileşenlerinin olmadığı durumdur.

Yoğun tutku ya da uzun vadeli bağlılık duyguları olmaksızın kişiler birbirine sıcaklık duymaktır. Arkadaşlık olarak adlandırılan ilişkilerde görülebilir.

Arkadaşlıklar farklı düzeylerde var olabilir ve eğer bir arkadaşlıkta sevginin bir başka bileşenleri daha varsa, o zaman hoşlanma olarak değil, farklı bir sevgi türü olarak kabul edilir.

3. Delicesine Aşk

Bir ilişkide aşkın tutku bileşeninin mevcut olduğu, ancak yakınlık ve bağlılık bileşenlerinin olmadığı durumdur.

Bu tür bir aşk, herhangi bir yakınlık duygunun oluşmasına zaman tanımadan, çok hızlı bir şekilde gelişir. Yüksek derecede psikofizyolojik uyarılma, artan kalp atışı hatta kalp çarpıntısı, artan hormon salgıları, cinsel organların uyarılması gibi somatik semptomlarla kendini gösterir.

Örneğin, “ilk görüşte aşk” diye kullandığımız tabir bu kategoride yer alır.

4. Boş Aşk

Bir ilişkide aşkın bağlılık bileşeninin mevcut olduğu, ancak yakınlık ve tutku bileşenlerinin olmadığı durumdur.

Partnerlerin birbirlerine karşı hislerini kaybettiği bazı uzun süreli ilişkilerde görülebilir. Görücü usulü evlilik gibi planlı ilişkilerin ilk aşaması olabilir.

5. Romantik Aşk

Bir ilişkide aşkın yakınlık ve tutku bileşenlerinin mevcut olduğu ancak bağlılık bileşeninin olmadığı durumdur.

"Romeo ve Juliet” gibi birbirlerine karşı hem samimi hem tutkulu duyguları paylaşan, ancak birbirlerine gerçek bir bağlılık göstermeyen kişilerin yaşadığı aşktır.

İlave bir unsurla, yani fiziksel çekiciliğin ve beraberindekilerin getirdiği uyarılma ile var olabilir. Bu şekilde romantik aşk, bazı uzun vadeli ilişkilerin başlangıcı olabilir.

6. Arkadaşça Aşk

Bir ilişkide aşkın mahremiyet ve bağlılık bileşenlerinin mevcut olduğu, ancak tutku bileşeninin olmadığı durumdur.

Refakatçi aşktır. Uzun süreli, kararlı bir arkadaşlık olarak görülebilir.

Fiziksel çekiciliğin ortadan kalktığı evliliklerde sıklıkla ortaya çıkan bir durumdur.

7. Aptalca Aşk

Bir ilişkide aşkın tutku ve bağlılık bileşenlerinin mevcut olduğu, ancak yakınlık bileşeninin olmadığı durumdur.

Samimi katılımın dengeleyici unsuru olmaksızın tutku temelinde kurulan ilişkidir.

Aşkın yakınlık bileşeninin gelişmesi zaman aldığından ve bu ilişkiler bu açıdan eksik olduğundan, genellikle ayrılıkla sonuçlanır.

8. Mükemmel Aşk 💘

Aşkın üç bileşeninin de bir ilişkide mevcut olduğu durumdur.

Her bileşen ilişki süresince birbiriyle dengelidir. Hepimizin aradığı aşk türüdür de diyebiliriz. Bulması imkansız olmayan, ama dengeyi yakalamanın ve korumanın zor olabileceği bir deneyimdir.

Robert Sternberg’in Aşk Üçgeni teorisi, bu konudaki en kapsayıcı yaklaşımlardan biri. Yazının devamında başka birkaç teoriden daha bahsedeceğiz.

2. Aşkın Renk Çarkı Teorisi

Psikolog John Lee, 1970’li yıllarda aşk tarzlarını renk çarkıyla karşılaştırdı. Tıpkı üç ana renk olduğu gibi, Lee de aşkın üç ana tarzı olduğunu öne sürdü:

  • Eros: "Tutkulu" veya "erotik" anlamındaki Yunanca kelimeden gelir. Lee, bu tür aşkın hem fiziksel hem duygusal tutkuyu içerdiğini öne sürer. Bu tür, ideal aşkı temsil eder.
  • Ludus: "Oyun" anlamınadaki Yunanca kelimeden gelir. Bu aşk şekli eğlenceli olarak algılanır, ciddi olması gerekmez. Bu sevgi biçimini sergileyen kişiler bağlanmaya hazır değildir ve çok fazla yakınlığa karşı temkinlidir. Yani aşkı bir oyun olarak görebilir.
  • Storge: "Doğal sevgi" anlamındaki Yunanca terimden gelir. Ebeveynler ve çocuklar, kardeşler ve geniş aile üyeleri arasındaki ailevi sevgiyi açıklar. Aynı zamanda ilgi alanlarını ve bağlılıklarını paylaşan insanların yavaş yavaş birbirlerine karşı sevgi geliştirdikleri arkadaşlıktan da gelişebilir.

John Lee - Diğer Aşk Tarzları

John Lee daha sonra, ana renklerin başka renkler oluşturmak için birleştirilebileceği gibi, üç ana aşk stilinin de ikincil aşk stilleri oluşturmak için birleştirilebileceğini öne sürmüştür. Buna göre diğer 3 aşk türüne aşağıdaki 3 tür daha eklenir:

  • Mania: Takıntılı aşkı temsil eden Eros ve Ludus'un bir kombinasyonu
  • Pragma: Gerçekçi ve pratik aşkı temsil eden Ludus ve Storge kombinasyonu
  • Agape: Bencil olmayan aşkı temsil eden Eros ve Storge'un bir kombinasyonu

3. Aşkın Bağlanma Teorisi

1987’de Cindy Hazan ve Phillip Shaver tarafından ortaya atılan bir teori. Psikolog John Bowlby'nin bağlanma teorisini baz alarak, romantik aşkın çocukların ebeveynleriyle kurdukları bağa benzer bir biyososyal süreç olduğunu teorileştirdiler.

Hazan ve Shaver'in aşka ilişkin bağlanma kuramına göre, bir kişinin bağlanma stili kısmen çocuklukta anne-babasıyla olan ilişkisinden gelir. Sonrasında romantik ilişkilerinin bir parçası şeklinde yetişkinlikte de devam eder.

Yetişkin bağlanmanın üç tarzı şunlardır:

  • Endişeli/kararsız: Bu tarza sahip bir kişi, genellikle partnerinin kendisini sevmediğini düşünür ve bunun için endişelenir. Bazen partnerleriyle birlikte olmayı o kadar çok ister ki karşısındakini korkutur.
  • Kaçıngan: Bu tarza sahip biri başkalarıyla yakınlaşmaktan rahatsız olur. Ayrıca tipik olarak güven sorunları yaşar.
  • Güvenli: Adından da anlaşılacağı gibi, güvenli bağlanma stili, ilişkide güveni ön plana alır. Güvende olan birinin terk edilme endişesi çok azdır.

Hazan ve Shaver'ın araştırmasına göre güvenli bağlanma en yaygın stildir. Bunu kaçıngan bağlanma stili, ardından kaygılı/kararsız bağlanma izlemektedir.

Hazan ve Shaver ayrıca kişinin aşk ve bağlanma konusundaki deneyimlerinin inançlarını etkilediğini öne sürmüşlerdir. Bu ilişkilerinde çekingen veya endişeli olan kişiler için sorunlar yaratabilecek döngüsel bir süreçtir.

Dilerseniz bu konuyu daha detaylıca ele aldığımız “Bağlanma Stilleri Nelerdir, İlişkilere Nasıl Yansırlar?” adlı yazımızı da okuyabilirsiniz.

4. Şefkatli vs. Tutkulu Aşk

Aşk çeşitleri hakkında bir diğer teori de 1988’de psikolog Elaine Hatfield tarafından ortaya atıldı. Hatfield, iki temel aşk türü olduğunu öne sürdü: Şefkatli aşk ve tutkulu aşk.

Bu iki aşk çeşidini tanımlamamız gerekirse:

  • Şefkatli aşk: Karşılıklı saygı, bağlılık, sevgi ve güven ile karakterizedir. Bu aşk, genellikle karşılıklı anlayış ve saygı ile gelişir.
  • Tutkulu aşk: Yoğun duygular, cinsel çekim, kaygı ve sevgi ile karakterizedir. Bu yoğun duygular karşılık bulduğunda, insanlar kendilerini mutlu ve doyuma ulaşmış hisseder. Karşılıksız aşk ise umutsuzluğa yol açar.

Hatfield'a göre tutkulu aşk geçicidir ve genellikle 6 ila 30 ay sürer. İdealde tutkulu aşk, çok daha kalıcı olan şefkatli aşkın öncüsüdür.

Hatfield; kültürel beklentiler aşık olmaya teşvik ettiğinde, bir kişi diğerinin ideal aşk hakkındaki önyargılı fikirleriyle karşılaştığında ve biri diğerinin yanında yüksek fizyolojik uyarılma deneyimlediğinde tutkulu aşkın ortaya çıktığını öne sürer.

Sonuç

  • Benlik saygımız, zihinsel ve duygusal sağlığımız, yaşam deneyimlerimiz ve aile ilişkilerimiz, kime ilgi duyacağımızı ve ilişkiyi nasıl yaşayacağımızı belirler.
  • Hem olumlu hem olumsuz deneyimler, seçimlerimizde rol oynar ve bir şekilde birinin az ya da çok çekici görünmesini sağlar. Örneğin, karşımızdakiyle ortak noktalarımızın olmasını çekici bulabiliriz. Bu ortak noktalar benzer zorlayıcı tecrübeler de olabilir, keyif alınan aktiviteler de.
  • Çoğu zaman bize bir aile üyesini hatırlatan kişilere bilinçsiz de olsa ayrı bir ilgi duyarız.
  • Varsa geçmiş tecrübelerimizden de ders çıkarırız. Daha önce başımıza gelmişse, eski sevgilisini aldatan birinden kaçınabiliriz.
  • Ama her zaman en doğru insanı bulamayabiliriz. Burada önemli olan kendimizi duygusal olarak tanıyabilmek, bir ilişkinin dinamiklerinin neye yakın olması gerektiğini anlayabilmek ve gerektiğinde fedakarlık yapmak, gerektiğinde ise çekip giderek kendimizi korumayı bilmektir.

Romantik ilişkiniz veya herhangi başka bir konuda ruh sağlığı desteği almak isterseniz, Heltia uygulamasını indirerek yetkin uzmanlar ile görüşebilir, online terapi alabilirsiniz.

Bu içeriği faydalı bulduysanız “İlişkideki Zehirler ile Panzehirler” ve “Aldatmanın Arkasında Nasıl Bir Psikoloji Var? ” başlıklı makaleleri de inceleyebilirsiniz.

Sayfa içeriği yalnızca bilgilendirme amaçlıdır. Tanı ve tedavi için mutlaka bir uzmana başvurunuz.

Kaynaklar:

Sternberg, R. J. (1986). A triangular theory of love. Psychological review, 93(2), 119.

Tobore, T. O. (2020). Towards a comprehensive theory of love: The quadruple theory. Frontiers in Psychology, 11, 862.

Rubin, Z. (1970). Measurement of romantic love. Journal of personality and social psychology, 16(2), 265.

Langeslag, S. J., & van Strien, J. W. (2016). Regulation of romantic love feelings: Preconceptions, strategies, and feasibility. PloS one, 11(8), e0161087.

Cassibba, R., Coppola, G., Sette, G., Curci, A., & Costantini, A. (2017). The transmission of attachment across three generations: A study in adulthood. Developmental psychology, 53(2), 396.

Beall, A. E., & Sternberg, R. J. (1995). The social construction of love. Journal of Social and Personal Relationships, 12(3), 417-438.

blog-banner-app-ekran
İhtiyaçlarınıza uygun uzmanla eşleşin, hemen randevu ayarlayın.
blog-banner-app-yonlendirme-butonu